7. Araf

1. Elif Lâm Mîm Sâd.
2. Bu, sana, kendisiyle (insanları) uyarman içinve mü’minlere öğüt olarak indirilmiş bir kitaptır. Artık ondandolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.
3. Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıpbaşka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
4. Nice memleketleri helak ettik. Onlaraazabımız gece uykusuna dalmışken, yahut gündüz istirahat halindeiken gelmişti.
5. Azabımız kendilerine geldiğinde, “(Biz bunuhak ettik.) Gerçekten biz zalimler olmuştuk” demekten başkasöyleyecekleri kalmamıştı.
6. Kendilerine peygamber gönderilenlere mutlakasoracağız.Peygamberlere de elbette soracağız.
7. Andolsun, onlara (yaptıklarını) tam bir bilgiile anlatacağız. Çünkü biz onlardan uzak değiliz.
8. O gün amellerin tartılması da haktır.Kimlerin sevabı ağır basarsa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
9. Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse işteonlar âyetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendileriniziyana sokanlardır.
10. Andolsun, size yeryüzünde imkan ve iktidarverdik. Sizin için orada birçok geçim imkanları da yarattık. Ama sizne kadar az şükrediyorsunuz!
11. Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekilverdik. Sonra da meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” dedik.İblisten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerdenolmadı.
12. Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ileeğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkübeni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi.
13. Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü seninorada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü senaşağılıklardansın” dedi.
14. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) bana insanlarıntekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver.”
15. Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi.
16. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmanakarşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senindosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.”
17. “Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden,arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onlarınçoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.”
18. Allah dedi ki: “Yerilmiş ve kovulmuş olarakçık oradan. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizicehenneme doldururum.”
19. “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın.Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksazalimlerden olursunuz.”
20. Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olanavret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dediki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da(cennette) ebedi kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.”
21. “Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim” diyede onlara yemin etti.
22. Bu sûretle onları kandırarak yasağasürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü.Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rablerionlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık birdüşmandır, demedim mi?” diye seslendi.
23. Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulümettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyanedenlerden oluruz.”
24. Allah dedi ki: “Birbirinizin düşmanı olarakinin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme veyararlanma vardır.”
25. Allah dedi ki: “Orada yaşayacaksınız, oradaöleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız.”
26. Ey Âdemoğulları! Size avret yerleriniziörtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşıgelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu(giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğütalırlar (diye onları insanlara verdik).
27. Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerineaçmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığıgibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onlarıgöremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, imanetmeyenlerin dostları kılmışızdır.
28. Çirkin bir iş işledikleri vakit, “Bizatalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti”derler. De ki: “Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez. Sizbilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?”
29. De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secdeyerinde yüzlerinizi (ona) doğrultun. Dini Allah’a has kılarak onaibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine ona)döneceksiniz.”
30. Allah bir kısmına hidayet etti, bir kısmınada sapıklık layık oldu. Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dostedinmişlerdi. Kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlardı.
31. Ey Ademoğulları! Her mescitde ziynetinizitakının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin.Çünkü o, israf edenleri sevmez.
32. De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığızîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünyahayatında mü’minler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlaraözgüdür. İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrıaçıklıyoruz.”
33. De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkinişleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediğiherhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşıbilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
34. Her milletin belli bir eceli vardır. Onlarıneceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.
35. Ey Âdemoğulları! İçinizden size benimâyetlerimi anlatan Peygamberler gelir de her kim Allah’a karşıgelmekten sakınır ve halini düzeltirse, artık onlara korku yoktur.Onlar üzülecek de değillerdir.
36. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayıkibirlerine yediremeyenlere gelince işte onlar cehennemliklerdir.Onlar orada ebedi kalacaklardır.
37. Kim, Allah’a karşı yalan uyduran veya onunâyetlerini yalanlayanlardan daha zalimdir? İşte onlara kitaptan(kendileri için yazılmış ömür ve rızıklardan) payları erişir.Sonunda kendilerine melek elçilerimiz, canlarını almak içingeldiğinde, “Hani Allah’ı bırakıp tapınmakta olduğunuz şeylernerede?” derler. Onlar da, “Bizi yüzüstü bırakıp kayboldular” derlerve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.
38. Allah şöyle der: “Sizden önce gelip geçmişcin ve insan toplulukları ile birlikte ateşe girin.” Her topluluk(arkasından gidip sapıklığa düştüğü) yoldaşına lanet eder. Nihayethepsi orada toplandığı zaman peşlerinden gidenler, kendilerineöncülük edenler için, “Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlarabir kat daha ateş azabı ver” derler. Allah der ki: “Her biriniz içinbir kat daha fazla azap vardır. Fakat bilmiyorsunuz.”
39. Öncekiler sonrakilere, “Sizin bize karşı birüstünlüğünüz yoktur. Artık kazanmış olduğunuz şeylere karşılık,azabı tadın” derler.
40. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlereuymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapılarıaçılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete degiremezler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız.
41. Onlar için cehennem ateşinden döşek,üstlerinde de cehennem ateşinden örtüler var. İşte biz zalimleriböyle cezalandırırız.
42. İman edip salih ameller işleyenlere gelince-ki biz kişiye ancak gücünün yettiğini yükleriz- işte onlarcennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.
43. Biz onların kalplerinde kin namına ne varsasöküp attık. Altlarından da ırmaklar akar. “Hamd, bizi bunaeriştiren Allah’a mahsustur. Eğer Allah’ın bizi eriştirmesiolmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. Andolsun Rabbimizinpeygamberleri bize hakkı getirmişler” derler. Onlara, “İşteyaptığınız (iyi işler) sayesinde kendisine varis kılındığınızcennet!” diye seslenilir.
44. Cennetlikler cehennemliklere, “Rabbimizinbize va’dettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin va’d ettiğinigerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar, “Evet” derler. O zamanaralarında bir duyurucu, “Allah’ın laneti zalimlere!” diye seslenir.
45. Onlar Allah yolundan alıkoyan ve onu, eğri veçelişkili göstermek isteyenlerdir. Onlar ahireti de inkaredenlerdir.
46. İkisi (cennet ve cehennem) arasında bir surA’râf üzerinde de bir takım adamlar vardır. Cennet vecehennemliklerin hepsini simalarından tanımaktadırlar.Cennetliklere, “Selam olsun size!” diye seslenirler. Onlar henüzcennete girmemişlerdir, ama bunu ummaktadırlar.
47. Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiğizaman, “Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma” derler.
48. A’râftakiler simalarından tanıdıkları birtakım adamlara da seslenir ve şöyle derler: “Ne çokluğunuz, ne detaslamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağladı!”
49. “Sizin, Allah bunları rahmete erdirmez’ diyeyemin ettikleriniz şunlar mı?” (Sonra cennetliklere dönerek) “Haydi,girin cennete. Size korku yok. Siz üzülecek de değilsiniz” derler.
50. Cehennemlikler de cennetliklere, “Ne olur,sudan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bizim üzerimizeakıtın” diye çağrışırlar. Onlar, “Şüphesiz, Allah bunları kafirlereharam kılmıştır” derler.
51. Onlar dinlerini oyun ve eğlence edinmişler vedünya hayatı da kendilerini aldatmıştı. İşte onlar bu günlerinekavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkar edipdurdularsa biz de onları bugün öyle unuturuz.
52. Andolsun biz onlara, bilerek açıkladığımızbir kitabı, inanan bir toplum için bir yol gösterici ve rahmetolarak getirdik.
53. Onlar ise ancak, (“Görelim bakalım!” diyerek)Kur’an’ın bildirdiği sonucu (te’vilini) bekliyorlar. Onun bildirdiğisonuç gelip çattığı gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki:”Gerçekten Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi bizimiçin şefaatçılar var mı ki bize şefaat etseler veya (dünyaya)döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?” Gerçekten onlarkendilerine yazık etmişlerdir. (İlah diye) uydurdukları (putlar) daonları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kaybolmuşlardır.
54. Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altıgün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a1 kurulan, geceyi,kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütünyıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin,yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olanAllah’ın şanı yücedir.
55. Rabbinize alçak gönüllüce ve için için duaedin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.
56. Düzene sokulduktan sonra yeryüzündebozgunculuk yapmayın. Allah’a (azabından) korkarak ve (rahmetini)umarak dua edin. Şüphesiz, Allah’ın rahmeti iyilik edenlere çokyakındır.
57. O, rüzgarları rahmetinin önünde müjde olarakgönderendir. Nihayet rüzgarlar ağır bulutları yüklendiği vakit,onları ölü bir belde (yi diriltmek) için sevk ederiz de oraya suyuindiririz. Derken onunla türlü türlü meyveleri çıkarırız. İşteölüleri de öyle çıkaracağız. Ola ki ibretle düşünürsünüz.
58. (Toprağı) iyi ve elverişli beldenin bitkisi,Rabbinin izniyle bol ve bereketli çıkar. (Toprağı) kötü veelverişsiz olandan ise, faydasız bitkiden başkası çıkmaz. Şükredecekbir toplum için biz âyetleri işte böyle değişik biçimlerdeaçıklıyoruz.
59. Andolsun, Nûh’u kendi kavmine peygamberolarak gönderdik de, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin içinO’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Şüphesiz ben sizin adınıza büyükbir günün azabından korkuyorum” dedi.
60. Kavminin ileri gelenleri, “Biz seni açıkçabir sapıklık içinde görüyoruz” dediler.
61. (Nûh onlara) şöyle dedi: “Ey kavmim! Bendeherhangi bir sapıklık yok. Aksine ben, Âlemlerin Rabbi tarafındangönderilmiş bir peygamberim.”
62. “Ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğediyorum ve size nasihat ediyorum. Sizin bilmediğiniz şeyleri deAllah tarafından gelen vahiy ile biliyorum.”
63. Sizi uyarması ve sizin de Allah’a karşıgelmekten sakınıp rahmete ulaşmanız için, içinizden bir adamaracılığı ile Rabbinizden size bir zikir (vahiy ve öğüt) gelmesineşaştınız mı?
64. Derken kavmi onu yalanladı. Biz de onu vegemide onunla beraber bulunanları kurtardık. Âyetlerimiziyalanlayanları da suda boğduk. Çünkü onlar (vicdanları hakka kapalı)kör bir kavim idiler.
65. Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u peygamberolarak gönderdik. Onlara, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Siziniçin ondan başka hiçbir ilah yoktur. Allah’a karşı gelmektensakınmaz mısınız?” dedi.
66. Kavminin ileri gelenlerinden inkar edenlerdediler ki: “Şüphesiz, biz seni akıl kıtlığı içinde görüyoruz. Bizsenin mutlaka yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz.”
67. Hûd şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende akılkıtlığı yok. Aksine ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş birpeygamberim.”
68. “Rabbimin vahyettiklerini size tebliğediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım.”
69. “Sizi uyarması için içinizden bir adamaracılığıyla Rabbinizden size bir zikir (vahy ve öğüt) gelmesineşaştınız mı? Hatırlayın ki, Allah sizi Nûh kavminden sonra onlarınyerine getirdi ve sizi yaratılış itibariyle daha güçlü kıldı.Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.”
70. Onlar, “Sen bize tek Allah’a ibadet edelim,atalarımızın ibadet edegeldiklerini bırakalım diye mi geldin? Eğerdoğru söyleyenlerden isen haydi bizi tehdit ettiğin azabı bizegetir” dediler.
71. Hûd, “Artık size Rabbinizden bir azap ve öfkeinmiştir. Allah’ın, haklarında hiçbir delil indirmediği, yalnızcasizin ve babalarınızın uydurduğu bir takım isimler (düzmecetanrılar) hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? Öyleyse (başınızageleceği) bekleyin! Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!” dedi.
72. Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileritarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayan ve imanetmemiş olanların ise kökünü kestik.
73. Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i Peygamberolarak gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Siziniçin ondan başka bir ilah yoktur. Gerçekten size Rabbinizden (benimpeygamber olduğumu gösterecek) açık bir delil geldi. İşte size birmucize olarak Allah’ın şu devesi… Bırakın onu da Allah’ın mülkündeyesin, içsin. Sakın ona bir kötülük etmeyin. Yoksa sizi elem dolubir azap yakalar.”
74. “Hatırlayın ki Allah Âd kavminden sonra, sizionların yerine getirdi ve sizi yeryüzünde yerleştirdi. Yerinovalarında köşkler kuruyor, dağları oyup evler yapıyorsunuz. ArtıkAllah’ın nimetlerini anın da yeryüzünde bozgunculuk yaparakkarışıklık çıkarmayın.”
75. Kavminin büyüklük taslayan ileri gelenleri,küçük görülüp ezilen inanmışlara, “Siz, Salih’in, Rabbi tarafındangönderilmiş bir peygamber olduğunu (sahiden) biliyor musunuz?”dediler. Onlar da, “Biz şüphesiz onunla gönderilene inananlarız”dediler.
76. Büyüklük taslayanlar, “Şüphesiz biz sizininandığınız şeyi inkar edenleriz.” dediler.
77. Nihayet deveyi kestiler, Rablerinin emrinekarşı geldiler ve “Ey Salih! Sen eğer (dediğin gibi) peygamberlerdenisen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı getir” dediler.
78. Derken, onları o kuvvetli sarsıntı yakaladıda yurtlarında yüzüstü hareketsiz çöke kaldılar.
79. Artık Salih onlardan yüz çevirdi ve”Andolsun, ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve sizenasihatta bulundum. Fakat siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz” dedi.
80. Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani okavmine şöyle demişti: “Sizden önce âlemlerden hiçbir kimseninyapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?”
81. “Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetleerkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.”
82. Kavminin cevabı ise sadece, “Çıkarın bunlarımemleketinizden! Güya onlar kendilerini fazla temiz tutaninsanlar!…” demek oldu.
83. Bunun üzerine biz de onu ve karısı dışındaaile fertlerini kurtardık. Karısı ise azab içinde kalanlardan oldu.
84. Onların üstüne bir azap yağmuru yağdırdık.”Bak, suçluların akıbeti nasıl oldu.
85. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ıpeygamber olarak gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kullukedin. Sizin için ondan başka hiçbir ilah yoktur. Rabbinizden sizeaçık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın.İnsanların mallarını eksiltmeyin. Düzene sokulduktan sonrayeryüzünde bozgunculuk etmeyin. İnananlar iseniz bunlar sizin içinhayırlıdır.”
86. “Bir de, tehdit ederek Allah’ın yolundan O’naiman edenleri çevirmek, Allah’ın yolunu eğri ve çelişkili göstermeküzere her yol üstüne oturmayın. Hatırlayın ki, siz az (ve güçsüz)idiniz de o sizi çoğalttı. Bakın, bozguncuların sonu nasıl oldu!?”
87. . “Eğer içinizden bir kısmı benimlegönderilen gerçeğe inanmış, bir kısmı da inanmamışsa, artık Allaharamızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin enhayırlısıdır.”
88. Şuayb’ın kavminden büyüklük taslayan ilerigelenler dediler ki: “Ey Şuayb! Andolsun, ya kesinlikle bizimdinimize dönersiniz ya da mutlaka seni ve seninle birlikteinananları memleketimizden çıkarırız.” Şuayb, “İstemesek de mi?”dedi.
89. “Allah bizi sizin dininizden kurtardıktansonra eğer ona dönersek mutlaka Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz.Rabbimiz Allah’ın dilemesi olmadıkça sizin dininize dönmemiz bizimiçin olacak şey değildir. Rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Bizyalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimizarasında gerçekle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.”
90. Şuayb’ın kavminden inkar eden ileri gelenlerdediler ki: “(Ey ahali!) Andolsun ki eğer Şuayb’a uyarsanız otakdirde mutlaka siz zarar edenler olursunuz.”
91. Derken, onları o korkunç sarsıntı yakaladı dayurtlarında yüzüstü hareketsiz çöke kaldılar.
92. Şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiçyaşamamışlardı. Şuayb’ı yalanlayanlar var ya, asıl ziyana uğrayanlaronlar oldu.
93. (Şuayb) onlardan yüzçevirdi ve dedi ki: “Eykavmim! Andolsun, ben size Rabbimin vahyettiklerini ulaştırdım. Sizenasihat de ettim. Şimdi ben, inkarcı bir topluluğa nasıl üzülürüm?”
94. Biz hiçbir memlekete bir peygambergöndermedik ki (karşı çıkmaktan vazgeçip) yalvarıp yakarsınlar diyeora halkını yoksulluk ve sıkıntıya uğratmış olmayalım.
95. Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerineiyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve(nankörlük edip): “Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğakavuşmuşlardı” dediler. Biz de, farkında değillerken onları ansızınyakaladık.
96. Eğer, o memleketlerin halkları iman etselerve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstünegökten ve yerden nice bereketler (in kapılarını) açardık. Fakatonlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarındandolayı yakalayıverdik.
97. Memleketlerin halkları geceleyin uyurkenkendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?
98. Ya da o memleketlerin halkları kuşluk vaktigülüp oynarken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?
99. Yoksa Allah’ın tuzağından emin mi oldular?Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz.
100. Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varisolanlara şu gerçek apaçık belli olmadı mı ki, biz dileseydik onlarıda (öncekiler gibi) günahları yüzünden cezalandırırdık. Biz onlarınkalplerini mühürleriz de onlar hakkı işitmezler.
101. İşte memleketler! Onların haberlerinden birkısmını sana anlatıyoruz. Andolsun, peygamberleri onlara apaçıkdeliller getirmişti. Fakat onlar daha önce yalanladıklarına inanacakdeğillerdi. Allah kafirlerin kalplerini işte böyle mühürler.
102. Biz onların çoğunda, sözünde durma diye birşey bulmadık. Ama gerçekten onların çoklarını yoldan çıkmış kimselerbulduk.
103. Sonra onların ardından Mûsâ’yı, apaçıkmucizelerimizle Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamberolarak gönderdik de onları (mucizeleri) inkar ettiler. Bak,bozguncuların sonu nasıl oldu.
104. Mûsâ dedi ki: “Ey Firavun! Şüphesiz ki benâlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”
105. Bana, Allah’a karşı sadece gerçeği söylememyaraşır. Ben size Rabbinizden açık bir delil (mucize) getirdim.Artık İsrailoğullarını benimle gönder.
106. Firavun, “Eğer açık bir delil getirdiysenhaydi göster onu bakalım, şayet doğru söyleyenlerden isen” dedi.
107. Bunun üzerine Mûsâ asasını yere attı. Bir dene görsünler, apaçık bir ejderha.
108. Elini (koynundan) çıkardı. Bir de negörsünler o, bakanlar için, bembeyaz olmuş.
109. Firavun’un kavminden ileri gelenler dedilerki: “Şüphesiz bu adam usta bir sihirbazdır.”
110. “Sizi yerinizden çıkarmak istiyor.” Firavunileri gelenlere, “Öyle ise siz ne düşünüyorsunuz?” dedi.
111. Onlar şöyle dediler: “Mûsâ’yı ve kardeşini(bir süre) beklet (haklarında bir işlem yapma) ve şehirleretoplayıcılar yolla.”
112. “Bütün usta sihirbazları (toplayıp) sanagetirsinler.”
113. Sihirbazlar Firavun’a geldiler. “Galipgelenler biz olursak mutlaka bize bir mükafat vardır, değil mi?”dediler.
114. Firavun, “Evet. Üstelik siz (ücretle dekalmayacaksınız) mutlaka benim en yakınlarımdan olacaksınız” dedi.
115. (Sihirbazlar), “Ey Mûsâ!” Ya önce sen at, yada önce atanlar biz olalım” dediler.
116. (Mûsâ), “Siz atın” dedi. Bunun üzerine onlar(ellerindekini) atınca insanların gözlerini büyülediler ve onlarakorku saldılar. Büyük bir sihir yaptılar.
117. Biz de Mûsâ’ya, “Elindeki değneğini at” diyevahyettik. Bir de ne görsünler o, onların uydurduklarını yakalayıpyutuyor.
118. Böylece hak yerini buldu ve onların yapmışoldukları şeylerin hepsi boşa çıktı.
119. Artık orada yenilmişler ve küçük düşmüşlerdi.
120. Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.
121. “Âlemlerin Rabbine iman ettik” dediler.
122. “Mûsâ ve Hârûn’un Rabbine.”
123. Firavun, “Ben size izin vermeden ona imanettiniz ha!” dedi. “Şüphesiz bu halkını oradan çıkarmak için şehirdekurduğunuz bir tuzaktır. Göreceksiniz!”
124. “Mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızıçaprazlama keseceğim, sonra da (ibret olsun diye) sizin tümünüzüelbette asacağım.”
125. Dediler ki: “Biz mutlaka Rabbimizedöneceğiz.”
126. “Sen sırf, Rabbimizin âyetleri bizegeldiğinde iman ettiğimiz için bize hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz!Üzerimize sabır yağdır ve müslüman olarak bizim canımızı al.”
127. Firavun’un kavminden ileri gelenler dedilerki: “Sen (sihirbazları cezalandıracaksın da) Mûsâ’yı ve kavmini, buülkede fesat çıkarsınlar, seni ve ilahlarını terk etsinler diyebırakacak mısın?” Firavun, “Biz onların oğullarını öldüreceğiz,kadınlarını sağ bırakacağız. Biz onların üzerinde ezici bir gücesahibiz?” dedi.
128. Mûsâ kavmine, “Allah’tan yardım isteyin vesabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Ona, kullarından dilediğinimirasçı kılar. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır” dedi.
129. Dediler ki: “Sen bize gelmeden önce de bizeişkence edildi, geldikten sonra da.” Mûsâ, “Umulur ki, Rabbinizdüşmanınızı helak edecek ve sizi bu yerde (Mısır’da) egemen kılıp,nasıl davranacağınıza bakacaktır” dedi.
130. Andolsun biz, Firavun ailesini, öğüt alsınlardiye yıllarca süren kıtlık ve ürün eksikliği ile cezalandırdık.
131. Fakat onlara iyilik geldiği zaman, “Bubizimdir, (biz çalışıp kazandık)” derler. Eğer başlarına bir kötülükgelirse Mûsâ ve beraberindekilerin uğursuzluğuna yorarlardı. İyibilin ki onların uğursuzluk sebebi ancak Allah katında (yazılı)dır.Fakat çokları bilmezler.
132. Dediler ki: “Bizi büyülemek için her negetirirsen getir, biz sana inanacak değiliz.”
133. Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmaküzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi (haşerât), kurbağalar vekan gönderdik. (Hiçbirinden ders almadılar.) Büyüklük tasladılar vesuçlu bir kavim oldular.
134. Üzerlerine azap çökünce, “Ey Mûsâ! Rabbininsana verdiği söz uyarınca bizim için dua et. Eğer azabı üzerimizdenkaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve İsrailoğullarını seninlebirlikte elbette göndereceğiz” dediler.
135. Fakat erişecekleri bir süreye kadar biz azabıüzerlerinden kaldırınca hemen yeminlerini bozarlar.
136. Bu yüzden onlardan intikam aldık.Âyetlerimizi yalanlamaları ve onları umursamamaları sebebiylekendilerini denizde boğduk.
137. Hor görülüp ezilmekte olan kavmi(İsrailoğullarını), toprağına bolluk ve bereket verdiğimiz yerindoğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Rabbinin İsrailoğullarınaverdiği güzel söz, onların sabretmeleri karşılığında gerçekleşti.Firavun ve kavminin yaptıklarını ve (özenle kurup) yükselttikleriniyerle bir ettik.
138. İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken,kendilerine ait putlara tapan bir kavme rastladılar. İsrailoğulları,”Ey Mûsâ! Onların kendilerine ait ilahları (putları) olduğu gibi sende bize ait bir ilah yapsana” dediler. Mûsa şöyle dedi: “Şüphesizsiz cahillik eden bir kavimsiniz.”
139. Şüphesiz bunların (din diye) içindebulundukları şey yok olmaya mahkumdur. Yapmakta olduklarının hepsibatıldır.”
140. “Sizi âlemlere üstün kılmış iken, Allah’tanbaşka ilah mı araştırayım size?”
141. Hani sizi Firavun ailesinden kurtarmıştık.Onlar size en kötü işkenceyi uyguluyorlardı. Oğullarınızı öldürüyor,kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda size Rabbiniz tarafındanbüyük bir imtihan vardı.
142. Mûsâ’ya otuz gece süre belirledik, buna on(gece) daha kattık. Böylece Rabbinin belirlediği vakit kırk geceyetamamlandı. Mûsâ kardeşi Hârûn’a, “Kavmim arasında benim yerime geçve yapıcı ol. Sakın bozguncuların yoluna uyma” dedi.
143. Mûsa, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbide ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım”dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağabak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbidağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü.Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbeettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.
144. (Allah) “Ey Mûsâ! Vahiylerim ve konuşmamlaseni insanlar üzerine seçkin kıldım. Öyleyse sana verdiğimi al veşükredenlerden ol” dedi.
145. Mûsâ için, Tevrat levhalarında her şeye dairbir öğüt ve her şeyin bir açıklamasını yazdık ve ona şöyle dedik:”Şimdi onları kuvvetle tut, kavmine de emret. Onları en güzeliylealsınlar (uygulasınlar). Yakında size fasıkların yurdunugöstereceğim.”
146. Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanlarıâyetlerimden uzaklaştıracağım. (Onlar) her âyeti görseler de onaiman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama sapıklıkyolunu görseler onu (hemen)yol edinirler. Bu, onların, âyetlerimiziyalanlamaları ve onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir.
147. Âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayıyalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar ancak yapmaktaolduklarının cezasını çekerler.
148. Mûsâ’nın kavmi onun (Tur’a gitmesinin)ardından, ziynet eşyalarından, böğürmesi olan bir buzağı heykeli(yaparak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onlarahiçbir yol göstermediğini görmediler mi? (Böyle iken) onu (ilah)edindiler de zalim kimseler oldular.
149. İsrailoğulları (yaptıklarına) pişman olup,gerçekten sapmış olduklarını görünce, “Eğer Rabbimiz bize acımaz vebizi bağışlamazsa, mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz” dediler.
150. Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün olarakdöndüğünde, “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız!Rabbinizin emrini beklemeyip acele mi ettiniz?” dedi. (Öfkesinden)levhaları attı ve kardeşinin saçından tuttu, onu kendine doğruçekmeye başladı. (Kardeşi) “Ey anamoğlu” dedi, “Kavim beni güçsüzbuldu. Az kalsın beni öldürüyorlardı. Sen de bana böyle davranarakdüşmanları sevindirme. Beni o zalimler topluluğu ile bir tutma.”
151. (Mûsâ), “Ey Rabbim! Beni ve kardeşimibağışla. Bizi kendi rahmetine sok. Sen merhametlilerin enmerhametlisisin” dedi.
152. Buzağıyı ilah edinenlere mutlaka (ahirette)Rablerinden bir gazab, dünya hayatında ise bir zillet erişecektir.İşte biz iftiracıları böyle cezalandırırız.
153. Kötülükleri işleyip de sonra ardından tövbeedenler ile iman (larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki,Rabbin ondan (tövbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çokmerhamet edendir.
154. Mûsâ’nın öfkesi dinince (attığı) levhalarıaldı. Onların yazısında Rableri için korku duyanlara bir hidayet vebir rahmet vardı.
155. Mûsâ, kavminden, belirlediğimiz yere gitmekiçin yetmiş adam seçti. Onları sarsıntı yakalayınca (bayıldılar).Mûsâ, “Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de bundan önce helakederdin. Şimdi içimizden bir takım beyinsizlerin işledikleri günahsebebiyle bizi helak mı edeceksin? Bu sırf senin bir imtihanındır.Onunla dilediğin kimseyi saptırırsın, dilediğini de doğruyailetirsin. Sen bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Senbağışlayanların en hayırlısısın” dedi.
156. “Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz,ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik.” Allah şöylededi: “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim iseher şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekatıverenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”
157. Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’deyazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O,onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi vetemiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindekiağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygıgösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a)uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
158. (Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesizben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ınhepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur.O, diriltir ve öldürür. O halde Allah’a ve O’nun sözlerine inananResûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolubulasınız.”
159. Mûsâ’nın kavminden (insanları) hak ile doğruyola ileten ve onunla adaletli davranan bir topluluk da vardı.
160. Biz onları on iki kabile halinde topluluklaraayırdık. (Tîh sahrasında susuzluktan sıkılan) kavmi Mûsâ’dan suistediğinde biz ona, “Asânı taşa vur” diye vahyettik. (Vurunca)taştan on iki pınar fışkırdı. Herkes (kendi) su içeceği yeri bildi.Üzerlerine bulutu da gölgelik yaptık ve onlara kudret helvası vebıldırcın indirdik. “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi vetemiz olanlarından yiyin” (dedik). Onlar bize zulmetmediler, fakatkendi nefislerine zulmediyorlardı.
161. O zaman onlara denilmişti ki: “Şu memleketeyerleşin. Orada dilediğiniz gibi yiyin ve Hıtta (Ya Rabbi, biziaffet)’ deyin. Kentin kapısından eğilerek tevazu ile girin ki biz desizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere daha da fazlasınıvereceğiz.”
162. Onlardan zulmedenler hemen sözü, kendilerinesöylenenden başka şekle soktular. Biz de zulmetmelerine karşılıküzerlerine gökten bir azab gönderdik.
163. Ey Muhammed ! Onlara, deniz kıyısında bulunankent halkının durumunu sor. Hani onlar Cumartesi (yasağı) konusundahaddi aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklaronlara akın akın geliyor, tatil yapmadıkları (diğer) günlerde isegelmiyorlardı. İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihanediyorduk.
164. Hani onlardan bir topluluk demişti ki: “SizAllah’ın helak edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavmene diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” Onlar da, “Rabbinize birmazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’a karşı gelmektensakınırlar diye (öğüt veriyoruz)” demişlerdi.
165. Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca bizde kötülükten alıkoymaya çalışanları kurtardık. Zulmedenleri yoldançıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık.
166. Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeyeyanaşmayınca da onlara “aşağılık maymunlar olun” dedik.
167. Hani Rabbin, elbette kıyamet gününe kadaronlara azabın en kötüsünü tattıracak kimseleri göndereceğinibildirmişti. Şüphesiz Rabbin, elbette cezayı çabuk verendir.Şüphesiz O çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
168. Biz onları yeryüzünde parça parçatopluluklara ayırdık. Onlardan iyi kimseler vardır. İçlerinden öyleolmayanları da vardı. Belki dönüş yaparlar diye de onlarıgüzellikler ve kötülükler ile sınadık.
169. Derken, onların ardından yerlerine Kitab’a(Tevrat’a) varis olan (kötü) bir nesil geldi. Şu geçici dünyanındeğersiz malını alır ve “(nasıl olsa) biz bağışlanacağız” derlerdi.Kendilerine benzeri bir mal gelse onu da alırlar. Allah hakkında,gerçek dışında bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan Kitap’ta sözalınmamış mıydı? Onun içindekileri okumamışlar mıydı? HalbukiAllah’a karşı gelmekten sakınanlar için ahiret yurdu dahahayırlıdır. Hiç düşünmüyor musunuz?
170. Kitaba sımsıkı sarılanlara ve namazı dosdoğrukılanlara gelince, şüphesiz biz, iyiliğe çalışan (erdemli)kimselerin mükafatını zayi etmeyiz.
171. Hani dağı sanki bir gölgelikmiş gibi onlarınüstüne kaldırmıştık da üzerlerine düşecek sanmışlardı. (Onlara:)”Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın ve onun içindekilerihatırlayın ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız” demiştik.
172. Hani Rabbin (ezelde) Ademoğullarınınsulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahittutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet,şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyametgünü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.
173. Yahut, “Bizden önce babalarımız Allah’a ortakkoşmuşlar. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi bâtılcılarınişlediği yüzünden bizi helak mı edeceksin?” dememeniz içindir.
174. Hakka dönsünler diye işte âyetleri böyleceayrı ayrı açıklıyoruz.
175. Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz haldeonlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden deazgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat.
176. Dileseydik o âyetlerle onu elbetteyüceltirdik. Fakat o dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva vehevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan dadilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıpsolur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdionlara bu olayları anlat ki düşünsünler.
177. Âyetlerimizi yalan sayan ve ancak kendilerinezulmeden bir kavmin durumu ne kötüdür!
178. Allah kimi doğru yola iletirse, odur doğruyolu bulan. Kimleri de saptırırsa, işte onlar, ziyana uğrayanlarınta kendileridir.
179. Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleriolup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen,kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için varettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İştebunlar gafillerin ta kendileridir.
180. En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzelisimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanlarıbırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.
181. Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğruyolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır.
182. Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, bizonları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş felakete götüreceğiz.
183. Ben onlara mühlet veririm. Şüphesiz benimtuzağım çetindir.
184. Onlar düşünmediler mi ki (çok iyitanıdıkları, kendileriyle içiçe yaşamış olan) arkadaşlarında(Peygamber’de) delilikten eser yoktur. O ancak apaçık biruyarıcıdır.
185. Onlar göklerdeki ve yerdeki sınırsızhükümranlık ve nizama, Allah’ın yarattığı her şeye, ecellerininyaklaşmış olabileceğine hiç bakmadılar mı? Peki bundan sonra artıkhangi söze inanacaklar?
186. Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yolailetecek kimse yoktur. Allah onları azgınlıkları içinde bırakır,bocalayıp dururlar.
187. Sana kıyametin ne zaman kopacağınısoruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onuvaktinde ancak O (Allah) ortaya çıkaracaktır. O göklere de, yere deağır basmıştır. O size ancak ansızın gelecektir.” Sanki senin ondanhaberin varmış gibi sana soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi sadeceAllah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.”
188. De ki: “Allah dilemedikçe ben kendime birzarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim. Eğer bengaybı biliyor olsaydım daha çok hayır elde etmek isterdim ve banakötülük dokunmazdı. Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı vebir müjdeciyim.”
189. Allah sizi bir tek nefisten yaratan vekendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. (İnsan)eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (birmüddet) onu taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de RableriAllah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbetteşükredenlerden olacağız” diye dua ederler.
190. Fakat Allah onlara iyi ve sağlıklı bir çocukverince de, Allah’ın kendilerine verdiği çocuk konusunda onaortaklar koşarlar. Allah onların ortak koştukları şeylerden yücedir.
191. Hiçbir şeyi yaratamayan, kendileri yaratılanşeyleri Allah’a ortak mı koşuyorlar?
192. Halbuki onlar (edindikleri ilahlar) ne onlarayardım edebilirler, ne de kendilerine yardım edebilirler.
193. Onları doğru yola çağırsanız size uymazlar.Onları çağırsanız da, sussanız da sizin için birdir (sonuçalamazsınız).
194. Allah’ı bırakıp tapındıklarınızın hepsi sizingibi(yaratılmış) kullardır. Eğer doğru söyleyenler iseniz haydihemen onları çağırın da size cevap versinler (duanıza icabetetsinler).
195. Onların yürüyecek ayakları mı var? Yahuttutacak elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var, ya da işitecekkulakları mı var? De ki: “Haydi, çağırın ortaklarınızı, sonra banatuzak kurun da bana göz açtırmayın bakalım!”
196. Çünkü benim velim, Kitab’ı (Kur’an’ı) indirenAllah’dır. O, bütün salihlere velilik eder.
197. Allah’tan başka taptıklarınızın ise sizeyardım etmeğe güçleri yetmez. Onlar kendilerine de yardım edemezler.
198. Eğer onları, doğru yola çağırırsanızişitmezler. Sen onların sana baktıklarını görürsün, halbuki onlargörmezler.
199. Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerdenyüz çevir.
200. Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse,hemen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıylabilendir.
201. Şüphe yok ki Allah’a karşı gelmektensakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyicedüşünürler (derhal Allah’ı hatırlarlar da) sonra hemen gözleriniaçarlar.
202. Şeytanlara kardeş olanlara gelince, şeytanlaronları azgınlığın içine çekerler, sonra da bundan hiç geridurmazlar.
203. (Ey Muhammed!) Onlara (istedikleri) bir âyetgetirmediğin zaman (alay ederek) derler ki: “Onu (da) bir yerlerdenderleyip toplasaydın ya.” De ki: “Ben ancak Rabbimden banavahyedilene uymaktayım. Bu (Kur’an âyetleri) Rabbinizden gelenbasiretlerdir (Gönül gözlerini aydınlatan nurlardır.) İman edecekbir topluluk için bir hidayet kaynağı ve bir rahmettir.”
204. Kur’an okunduğu zaman ona kulak veripdinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.
205. Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak,yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma.
206. Şüphesiz Rabbin katındaki (melek)ler O’naibadet etmekten büyüklenmezler. O’nu tespih ederler ve yalnız O’nasecde ederler.